20 Ağustos 2010 Cuma

Batı'ya yolculuk hikayesi(de) bitti.


Bu defa dünyaya dönmem zaman almadı. cebelleşen hazlar arasın yarışan izler ve hayallar eşliğinde..
saydım, saydım, birkez daha sayarkan uzunca biryol ve omuzları çıktı ortaya.
sadece yağrağın kıpırdamasıyla başlayan bir "haz" mıydı ki hemen teslim olduk..
otobüsteki "stop" duşuna basıp,hiç bu kadar hızlı ve cebelleşir bir şekilde inmemiştim sanırım.. benim zamana olan nisbetim zamanın bana hiç olamayacak olan nisbeti gibiydi.
bir budalanın elinde,güneşin önünde tuttuğu bir fener vardı. dediki "güneş fenerimin ışığını yok etti" içimden ; "güneşin karşısına geçen ne baki kalırki" dedim.. ve güneş oymuşcasına feneri alıp güneşin yerine koydum.
"ne,nasıl yani,aptalmıyım" diye düşünecek düşünce vaktim bile kalmamıştım. bakmıştım bir kere o zehirli gökyüzü gözüne..
duybak dedi;nediyor.
duyamadım.
"eğer sen olmasaydın nefsi bilemezdim" dedim.
"eğer nefis olmasaydı ben seni bilmezdim" dedi.
oysaki nefis bende törpülenmemiş o an onun nefsi ile beni kandırmışmıydı..
bununda, dönüş yolunda "stop" tuşuna en aheste ve yavaş basışlarımda hissetmiştim.
arkaya bakamadan arka yok olmuştu.
yollar alabildiğine düzdü.
Ve sonra ; varolma sıfatından hüzün meydana geldi. hiç gitmeyecek hüzün,gidenlerle birtürlü gönderemediğim,notlara sığdıramadığım,cebime sıkıştıramadığım..
rüzgar esti içime.. faydasız kaldı. fayda ararken içim..
Eğer rüzgar olmasaydı Maşukun saçları havalanmazdı.
Maşukta yüzünü aşığa göstermezdi.
aşk pişman oldu.
ve perişa olan aşk mısır'a doğru hareket etti.
sonunda; aşk dünya pazarına geldi ..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder